Hamilelik Döneminde Psikiyatrik Hastalıklar ve Tedavi Seçenekleri
Bu soruya çabucak evet demek zor, bununla ilgili veriler çelişkili. Depresyon ve anksiyete gibi sık görülen bir çok psikiyatrik hastalığın görülme yaşı doğurganlık yaşı olan 18-44 yaş aralığına denk gelmektedir. Dolayısıyla kadınlarda bu yaşlarda görülen hastalıklar gebeliğe mi bağlı yoksa zaten hastalığın doğası gereğimi mi bu yaşlarda ortaya çıktı ayırmak zor.
Eskiden gebeliğin kadınları psikiyatrik hastalıklardan koruduğu ya da mevcut psikiyatrik hastalıklara iyi geleceği söylenirdi. Fakat bu bilgi gerçeği yansıtmamakta. Gebeliğin bu anlamda bir koruyucu etksi olduğuna dair geçerli bir veri bulunmamaktadır.
Evliliğin ilk yılları bazı çatışmaların olması gayet normal. İki insan ne kadar da birbirini tanısa evlilik ilişkisi uyum süreci gerektiren ayrı bir dönem. Eğer sorunlar fazla ve eşleri önemli ölçüde etkiliyorsa öncelikle psikolojik bir yardım ve destek almak, sorunlara farklı açılardan bakıp yeni çözüm yolları bulmak gerekir. Bu sorunları çözüme kavuşturmadan çocuk planlamak sorunların üstünü biraz örtebilir ya da çatışmaları öteleyebilir fakat kalıcı bir çözüm sağlamaz. Bazen de tam tersi hamileliğin aileye getirdiği normal yük ilişkileri daha da bozabilir.
Mevcut psikiyatrik hastalığı bulunmayanlar ve ya daha önce psikiyatrik tedavi görmeyenlerin hamileliğin doğal seyrinde olabilecek biyolojik değişiklikleri bilmesi ve bunlara hazırlıklı olması önemli. Hamileliğin başlarında bulantı, kusma ve bunlara bağlı uykusuzluk, kilo almaya başlama ve hormonal değişiklikerin neden olduğu stres ve gerginlik gibi psikolojik etkiler konusunda önceden bilgili olmak gerek. Bu belirtiler hayatı etkilemediği sürece normal kabul edilebilir. Uygun sporlar, beslenmeye ve uyku düzenine özen göstermekle bu süreç sağlıklı bir şekilde atlatılabilir. Fakat bazen bu gebelik belirtileri var olan depresyon belirtileri ile karışabilir ve depresyonun maskelenmesine ve gözden kaçmasına neden olabilir. Bu durumda anhedoni dediğimiz 'hayattan ve daha önce zevk veren etkinliklerden zevk alamama', hiçbir şey yapmak istememe ve ilgi kaybı, motivasyonsuzluk, kendi ve çevresi ile ilgili abartılı ve sürekli olumsuz düşünme gibi belirtiler depresyon lehine yorumlanır. Bu gibi belirtiler varsa bir uzmandan yardım almak gerekecektir.
Gebelikte görülen bir takım bedensel yakınmalar genellikle hekimlerce gebelikteki hormonal ve fizyolojik değişikliklere yorulmakta, mevcut ruhsal tablo gözden kaçabilmektedir. Annenin yaşadığı psikolojik stres, uykusuzluk, iştahsızlık gibi somatik belirtilere neden olmakta ve annede yükselen stres hormonları bebeğin bedensel ve ruhsal gelişimini olumsuz etkilemekte, çeşitli sorunlara yol açabilmektedir. Bu nedenle gebe kadınlar bu açıdan daha dikkatlice değerlendirilmelidir.
Bu durum bir psikiyatri uzmanıyla işbirliği içinde beraberce karara bağlanacak bir konu. Bazı hekimler psikiyatrik tedavi görenlere 'kesinlikle çocuk yapma' der ki, bu kararı sadece hekimin vermesi pek uygun olmayacaktır. Kişideki psikiyatrik tanı ve geçmiş hatalık öyküleri oldukça önemlidir. Psikiyatristiniz ile olası riskler ve bu durumda yapılabilecekler ve tedavi alternatifleri üzerinde konuşmanız oldukça önemlidir.
Gebelikte meydana gelen ruhsal bozukluklar daha çok 2. trimesterde (14.-26. haftalar arası dönem) gözlenmiştir. Dolayısıyla kişi ruhsal bozukluklar açısından risk taşıyorsa bu dönemde daha dikkatli olunmalı ve yakından takip edilmelidir.
Gebelikte anksiyete bozukluklarının sıklığı %9 ile %30 arasında değişmektedir. Yapılan araştırmalarda hamilelik öncesi dönemde panik bozukluğu olan kadınların gebelik sırasında panik bulgularında anlamlı bir azalma olduğu ifade edilmektedir. Gebelik panik bozukluk için koruyucu gibi görünse de doğum sonrası dönem ise panik bozukluk için risklidir. Obsesif kompulsif bozukluğun (OKB) başlangıç dönemleri araştırıldığında, başlangıcın anlamlı oranda doğum sonrası döneme denk geldiği, ya da hastalığın bu dönemde alevlendiği gözlenmiştir.
Öncelikle başvurulması gereken tedavi yöntemleri psikoterapi ve ya ilaç dışı tedaviler olmalıdır. kognitif davranışçı terapi (KDT) ve Kişilerarası ilişkiler terapisi (KİPT) birinci sıra tedavi seçenekleri olarak ya da ilaç tedavisine ek olarak, ilaçları en aza indirmek amacı ile kullanılabilir.
İkinci sırada ise medikal tedaviler yer almaktadır. Medikal tedaviler ilaç tedavileri, trankranial manyetik stimülasyon (TMS) ve elektrokonvulzif tedaviyi (EKT) içermektedir. İlaç tedavisi başlanacaksa anne ve bebek için olası kar zarar oranı gözden geçirilmelidir.
Ağır depresyon, psikoz, mani gibi durumlarda ise yine kar zarar hesabı yapılarak ilaç tedavisinin başlanması önerilir. Çünkü bu gibi ağır psikiyatrik hastalıklar annenin sağlığını tehdit ettiğinden ve annenin sağlığı öncelikli olduğundan bu tür durumlarda anne tedavisiz bırakılamaz. Özellikle ilk trimesterde ilaç kullanılacaksa teratojenite riski ile tedavi edilmemiş bir duygudurum döneminin anne ve bebeğe zararı tartışılmalıdır. Eğer gerekli ise psikiyatrik ilaçlar 2. ve 3. trimesterde kullanılabilir. İlaç kullanılmasının zorunlu olduğu durumlarda gebelik döneminde kullanılacak ilacın teratojenite riski, emzirme döneminde ise laktasyon riski değerlendirilmelidir.
Gebelikte hafif ve orta düzeyde, psikotik ya da katatonik özelliklerin olmadığı depresyon ve anksiyete bozukluklarının tedavisinde öncelikle psikoterapi, gevşeme ve nefes egzersizleri gibi ilaç dışı yöntemler uygulanmalıdır. Ağır depresyon, psikoz, mani gibi durumlarda ise kar zarar hesabı yapılark ilaç tedavisi, EKT veya TMS başlanması önerilir.
Gebeliğin ilk üç ayında anne veya bebekteki hayati tehlike dolayısıyla zorunluluk olmadıkça hiç bir ilaç kullamamak genel bir tıbbi kuraldır. Fakat üçüncü aydan sonra kar zarar oranı dikkate alınarak kullanılabilecek psikiyatrik ilaçlar mevcutur. Bazı ilaçlar 'teratojen' olarak tanımlanır yani anne karnındaki bebekte ciddi bozukluklara neden olabilir. Fakat teratojen olmayan ve kar zarar oranı dikkate alınarak kullanılabilecek ilaç seçenekleri de bulunmaktadır.
Anne ya da anne adayları ve yakınlarının bu durumda cevabını aradıkları iki soru vardır:
1. Annedeki ruhsal bozukluk tedavi edilmediği takdirde mevcut bozukluğun anne ve bebeğe ne gibi zararları olabilir?
2. Eğer bir tedavi başlanacaksa bu tedaviden bebek nasıl etkilenebilir?
Gebelik döneminde tedavi edilmeyen ruhsal bozukluklar annede yetersiz beslenmeye, sigara, alkol ve başka maddelerin kötüye kullanımına, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya, intihara ve obstetrik komplikasyonlarda artışa neden olabilmektedir. Doğum sonrası dönemde ise, anne ve bebek arasındaki etkileşimi ve bağlanmayı olumsuz etkileyebilmektedir.
Gebelik döneminde tedavi edilmeyen ruhsal bozuklukların özellikle depresyon ve kaygının ise bebeğin sağlığını olumsuz etkilediği, gebelik ve doğum komplikasyonlarını artırdığı, erken doğuma, düşük doğum ağırlığına ve rahim içi gelişme geriliğine neden olduğu bildirilmiştir.
Bu ve benzeri bütün sorularınıza aradığınız cevapları bulabileceğiniz doğru adres turkceterapi.com uzman kadrosu ile her zaman yanınızda.
Yrd. Doç. Dr. Ümit Sertan Çöpoğlu
Psikiyatri Uzmanı, Psikoterapist